Astsubaylar Birliği
merol
Cumartesi, 20 Haziran 2020 21:51
||
Halkı tarafından çok sevilen bir kral, huzuru en güzel resmedecek sanatçıya büyük bir ödül vereceğini ilan eder. Yarışmaya çok sayıda sanatçı katılır. Günlerce çalışırlar, birbirinden güzel resimler yaparlar, eserleri saraya teslim ederler. Tablolara bakan kral sadece ikisinden hoşlanır. Ama birinciyi seçmesi için karar vermesi gereklidir.
Resimlerden birisinde bir göl vardır. Göl, tıpkı bir ayna gibi etrafında yükselen dağların görüntüsünü yansıtmaktadır. Üst tarafta pamuk beyazı bulutlar gökyüzünü süslemektedir.
Resim, bakanlara mükemmel bir huzur hissi verecek kadar güzeldir.
Diğer resimde de dağlar vardır. Ama engebeli ve çıplak dağlar. Dağların üstündeki öfkeli gökyüzünden boşanan yağmurlar ve çakan şimşek ise resmi daha da sıkıntılı bir hale sokmaktadır. Dağın eteklerindeki şelale insana gürültüyü, yorgunluğu hatırlatacak kadar hırçın resmedilmiştir. Kısaca resim, pek de öyle huzur verecek türden değildir.
Fakat kral resme bakınca, şelalenin ardında kayalıklardaki, çatlaktan çıkan mini minnacık bir çalılık görür. Çalılığın üstünde ise bir anne kuşun örttüğü bir kuş yuvası göze çarpmaktadır. Sertçe akan suyun orta yerinde anne kuşun kurduğu yuva izleyenlere harika bir huzur ve sakinlik örneği sunmaktadır.
Ödülü kim kazandı dersiniz? Tabi ki ikinci resim... Kral bunun nedenini şöyle açıkladı:
"Huzur hiçbir gürültünün, sıkıntının ya da zorluğun bulunmadığı yer demek değildir. Huzur, bütün bunların içinde bile yüreğimizin sükunet bulabilmesidi
Halkı tarafından çok sevilen bir kral, huzuru en güzel resmedecek sanatçıya büyük bir ödül vereceğini ilan eder. Yarışmaya çok sayıda sanatçı katılır. Günlerce çalışırlar, birbirinden güzel resimler yaparlar, eserleri saraya teslim ederler. Tablolara bakan kral sadece ikisinden hoşlanır. Ama birinciyi seçmesi için karar vermesi gereklidir.
Resimlerden birisinde bir göl vardır. Göl, tıpkı bir ayna gibi etrafında yükselen dağların görüntüsünü yansıtmaktadır. Üst tarafta pamuk beyazı bulutlar gökyüzünü süslemektedir.
Resim, bakanlara mükemmel bir huzur hissi verecek kadar güzeldir.
Diğer resimde de dağlar vardır. Ama engebeli ve çıplak dağlar. Dağların üstündeki öfkeli gökyüzünden boşanan yağmurlar ve çakan şimşek ise resmi daha da sıkıntılı bir hale sokmaktadır. Dağın eteklerindeki şelale insana gürültüyü, yorgunluğu hatırlatacak kadar hırçın resmedilmiştir. Kısaca resim, pek de öyle huzur verecek türden değildir.
Fakat kral resme bakınca, şelalenin ardında kayalıklardaki, çatlaktan çıkan mini minnacık bir çalılık görür. Çalılığın üstünde ise bir anne kuşun örttüğü bir kuş yuvası göze çarpmaktadır. Sertçe akan suyun orta yerinde anne kuşun kurduğu yuva izleyenlere harika bir huzur ve sakinlik örneği sunmaktadır.
Ödülü kim kazandı dersiniz? Tabi ki ikinci resim... Kral bunun nedenini şöyle açıkladı:
"Huzur hiçbir gürültünün, sıkıntının ya da zorluğun bulunmadığı yer demek değildir. Huzur, bütün bunların içinde bile yüreğimizin sükunet bulabilmesidi
merol
Cumartesi, 20 Haziran 2020 21:48
||
Başlangıçta göz hareketlerini takip etmek zor gelebilir. Her şeyde olduğu gibi bu konuda da pratik yaparsanız uzmanlaşırsınız.
Bilmenizi isterim ki; iletişimde bulunduğunuz kişi basmakalıp ifadelerle ve düşünmeden konuşuyorsa göz hareketleri olmaz.
Şimdi sizlerle gözlerin dilini doğru algılama zamanlarının ipuçlarını vereceğim.
Kişi, konuşmaya başlamadan hemen önce,
Kişi, aranızda oluşmuş sessiz anlarda düşünürken,
Sorunuzu sorduğunuz andan hemen sonra.
Gözlerin hafızadaki kaydına ulaşmak ya da kurgulamak üzere mi olduğunu, gözleri okuyarak çıkarabilirsiniz. Profesyonelliğin bir göstergesi de doğru soruyu doğru zamanda sorabilme yeteneğidir. Her zaman en güzel cevap, doğru soruyu sorana verilir. doğru soruları sormak, kitleleri istediğiniz noktaya doğru yönlendirmek ancak zihninizi kullanma sonucunda gerçekleşir. Neyi almak istiyorsanız size o verilecektir. Bundan emin olabilirsiniz
Başlangıçta göz hareketlerini takip etmek zor gelebilir. Her şeyde olduğu gibi bu konuda da pratik yaparsanız uzmanlaşırsınız.
Bilmenizi isterim ki; iletişimde bulunduğunuz kişi basmakalıp ifadelerle ve düşünmeden konuşuyorsa göz hareketleri olmaz.
Şimdi sizlerle gözlerin dilini doğru algılama zamanlarının ipuçlarını vereceğim.
Kişi, konuşmaya başlamadan hemen önce,
Kişi, aranızda oluşmuş sessiz anlarda düşünürken,
Sorunuzu sorduğunuz andan hemen sonra.
Gözlerin hafızadaki kaydına ulaşmak ya da kurgulamak üzere mi olduğunu, gözleri okuyarak çıkarabilirsiniz. Profesyonelliğin bir göstergesi de doğru soruyu doğru zamanda sorabilme yeteneğidir. Her zaman en güzel cevap, doğru soruyu sorana verilir. doğru soruları sormak, kitleleri istediğiniz noktaya doğru yönlendirmek ancak zihninizi kullanma sonucunda gerçekleşir. Neyi almak istiyorsanız size o verilecektir. Bundan emin olabilirsiniz
merol
Cumartesi, 20 Haziran 2020 21:46
||
Birçoğumuz nasıl veya ne şekilde düşündüğümüzün ne kadar önemli olduğunun farkında değil. Çoğunlukla görsel yolla düşünürüz. Yani, düşüncelerimiz zihnimizde imajlar veya resimler şeklinde belirir.
Çocukluk yıllarımız da dahil, geçmişe dair anılarımızı nasıl hatırladığımızı ele alalım. Geçmiş, genellikle kısa bir film şeridi gibi, resimler halinde gözümüzde canlanır. Bazen bu görüntülere küçük bir ses, hatta bir koku da eşlik eder. Geçmişi kelimelerle anımsamayız, anılarımızın tümü görüntülerden oluşur.
Radyoda bir skeç dinlediğinizde ne yaparsınız? Arabanız ne renk? Tam şu anda mutfağınızı hayal edebiliyor musunuz? Tezgâhın üzerinde elektrikli su ısıtıcısı var mı? Peki ya buzdolabının sizi zamanda yolculuğa çıkarmasına ne demeli? Tek bir şarkı zihninizde hangi anılar zincirini canlandırdı? Peki ya kumsal, masmavi gökyüzü ve altın sarısı kumlara ne diyeceksiniz? Bunları zihninizde canlandırabiliyor musunuz?
Resimler, imajlar yaratmak, bir şeyi gözümüzde canlandırmak için hayal gücümüzü kullanırız. Zihin bu konuda uzmanlaşmıştır ve bu bütünüyle doğal bir özelliğimizdir. Biri bize kötü veya güzel bir olaydan bahsettiğinde hayal gücümüzün yardımıyla, o olaya anlam katan bir dizi görüntüyü gözümüzde canlandırırız. Hayal gücümüz çok kuvvetlidir. Görüntülerle desteklenen hayal ürünlerinden ibaret olan çarpık düşüncelerimizin, olayları nasıl yanlış yorumlamamıza sebep olduğunu ve hedeflerimize ulaşmamızı nasıl engellediğini hatırlayın.
Birçoğumuz nasıl veya ne şekilde düşündüğümüzün ne kadar önemli olduğunun farkında değil. Çoğunlukla görsel yolla düşünürüz. Yani, düşüncelerimiz zihnimizde imajlar veya resimler şeklinde belirir.
Çocukluk yıllarımız da dahil, geçmişe dair anılarımızı nasıl hatırladığımızı ele alalım. Geçmiş, genellikle kısa bir film şeridi gibi, resimler halinde gözümüzde canlanır. Bazen bu görüntülere küçük bir ses, hatta bir koku da eşlik eder. Geçmişi kelimelerle anımsamayız, anılarımızın tümü görüntülerden oluşur.
Radyoda bir skeç dinlediğinizde ne yaparsınız? Arabanız ne renk? Tam şu anda mutfağınızı hayal edebiliyor musunuz? Tezgâhın üzerinde elektrikli su ısıtıcısı var mı? Peki ya buzdolabının sizi zamanda yolculuğa çıkarmasına ne demeli? Tek bir şarkı zihninizde hangi anılar zincirini canlandırdı? Peki ya kumsal, masmavi gökyüzü ve altın sarısı kumlara ne diyeceksiniz? Bunları zihninizde canlandırabiliyor musunuz?
Resimler, imajlar yaratmak, bir şeyi gözümüzde canlandırmak için hayal gücümüzü kullanırız. Zihin bu konuda uzmanlaşmıştır ve bu bütünüyle doğal bir özelliğimizdir. Biri bize kötü veya güzel bir olaydan bahsettiğinde hayal gücümüzün yardımıyla, o olaya anlam katan bir dizi görüntüyü gözümüzde canlandırırız. Hayal gücümüz çok kuvvetlidir. Görüntülerle desteklenen hayal ürünlerinden ibaret olan çarpık düşüncelerimizin, olayları nasıl yanlış yorumlamamıza sebep olduğunu ve hedeflerimize ulaşmamızı nasıl engellediğini hatırlayın.
merol
Cumartesi, 20 Haziran 2020 21:42
||
Ne Kadar Güçlü Olduğunuzu Biliyor Musunuz?
Kendimiz için en iyi hayatı yaratma gücümüz olduğu hiçbirimize öğretilmedi. Çoğumuz böyle bir gücü olduğunu bile bilmiyor. Hâlbuki bu güç her insanda mevcut ve sadece bazılarımız bu gücü fark edip bilerek kullanıyorlar. Örneğin kendinden emin ve başarılı insanlarda bunu görüyorsunuz.
Düşüncelerinizi değiştirmenin, hayallerinizi yaşayıp, realitenin bize yetişmesini sağlamanın zamanı değil mi? Çoğunlukla düşüncelerimiz yetersiz olduğumuz veya yeteri kadar yetenekli olmadığımızla ilgili; başarısızlığı önlemeye yönelik veya yeteri kadar iyi yapamadığımız için kendimizi hırpalamak üzerine kurulu. Aynen bir sandalye kadar basit bir şeyin yaratılmadan önce düşünülmesi gerektiği gibi, bizlerin düşünceleri de realitemizden önce geliyor; yani önce düşünüyor, sonra yaratıyoruz. Düşünce dediğimiz bir enerji formudur. Bu enerji sizi ileriye mi taşıyor, olduğunuz yerde mi tutuyor? İnanması zor gelse de düşüncelerinizle ilgili bir seçime sahipsiniz.
Geçmişte kaç kez pozitif düşüncelerinizi dikkate almayıp negatif düşüncelerinize odaklandınız ve istemedikleriniz hakkında konuşup, düşünüp durdunuz? Şu andan itibaren pozitif düşüncelere odaklansanız ve negatif düşüncelerinizi dikkate almasanız, hayatınız nasıl değişirdi? Rüyalarınızı gerçekleştirmek için etrafınızda olan bitene dikkat edin. Meraklı olun. Kendinizle ilgili veya başkalarıyla ilgili düşünceleriniz, başkalarının sizinle ilgili ne düşündüğüne dair düşünceleriniz başaracaklarınızı etkiler.
Farklı düşünmeye başlayın. İnsanları, olayları, yerleri, nesneleri yeni bir gözle görün ve deneyimleyin. Kendinizle ve yapabileceklerinizle ilgili değişik bir şekilde düşünmeye başladığınızda ne olduğunu fark edin. Bizler acı çekmek için veya zor bir hayat yaşamak için doğmadık. Aslında iyinin, başarının, mutluluğun, sevginin bol miktarda olduğu bir dünyadayız; sadece bunları “bulmanız” gerekiyor. Sizin olan iyiyi bulmanız demek, düşünce sisteminizi, inanç sisteminizi değiştirmeniz, zihninizin kontrolünü ele almanız ve içinizdeki gücü daha iyi bir hayat yaratmak için kullanmanız demek. Zihninizde yarattığınız dünya, etrafınızdaki dünya ile aynıdır. İçinizde tüm yanıtlar var ve sizin için her tür sorunu çözebilir. Sadece sormayı bilmeniz gerekiyor.
Bu soruları kendinize sorun:
– Düşünce sisteminizi değiştirerek hayatinizi kontrol edebileceğinize inanıyor musunuz?
– Düşünce sisteminiz nedir?
– Bu düşünceler, inançlar nereden geliyor?
– Bu düşünceler, inançlardan hangileri doğru, hangileri yanlış?
– Bu düşünceleri, inançları isterseniz değiştirebilir misiniz?
– Daha pozitif bir düşünce sistemi yaratmak isteseydiniz, bu sistem nasıl olurdu? Bir şeyler yapın! Veya bir şeyleri farklı yapın…
Ne Kadar Güçlü Olduğunuzu Biliyor Musunuz?
Kendimiz için en iyi hayatı yaratma gücümüz olduğu hiçbirimize öğretilmedi. Çoğumuz böyle bir gücü olduğunu bile bilmiyor. Hâlbuki bu güç her insanda mevcut ve sadece bazılarımız bu gücü fark edip bilerek kullanıyorlar. Örneğin kendinden emin ve başarılı insanlarda bunu görüyorsunuz.
Düşüncelerinizi değiştirmenin, hayallerinizi yaşayıp, realitenin bize yetişmesini sağlamanın zamanı değil mi? Çoğunlukla düşüncelerimiz yetersiz olduğumuz veya yeteri kadar yetenekli olmadığımızla ilgili; başarısızlığı önlemeye yönelik veya yeteri kadar iyi yapamadığımız için kendimizi hırpalamak üzerine kurulu. Aynen bir sandalye kadar basit bir şeyin yaratılmadan önce düşünülmesi gerektiği gibi, bizlerin düşünceleri de realitemizden önce geliyor; yani önce düşünüyor, sonra yaratıyoruz. Düşünce dediğimiz bir enerji formudur. Bu enerji sizi ileriye mi taşıyor, olduğunuz yerde mi tutuyor? İnanması zor gelse de düşüncelerinizle ilgili bir seçime sahipsiniz.
Geçmişte kaç kez pozitif düşüncelerinizi dikkate almayıp negatif düşüncelerinize odaklandınız ve istemedikleriniz hakkında konuşup, düşünüp durdunuz? Şu andan itibaren pozitif düşüncelere odaklansanız ve negatif düşüncelerinizi dikkate almasanız, hayatınız nasıl değişirdi? Rüyalarınızı gerçekleştirmek için etrafınızda olan bitene dikkat edin. Meraklı olun. Kendinizle ilgili veya başkalarıyla ilgili düşünceleriniz, başkalarının sizinle ilgili ne düşündüğüne dair düşünceleriniz başaracaklarınızı etkiler.
Farklı düşünmeye başlayın. İnsanları, olayları, yerleri, nesneleri yeni bir gözle görün ve deneyimleyin. Kendinizle ve yapabileceklerinizle ilgili değişik bir şekilde düşünmeye başladığınızda ne olduğunu fark edin. Bizler acı çekmek için veya zor bir hayat yaşamak için doğmadık. Aslında iyinin, başarının, mutluluğun, sevginin bol miktarda olduğu bir dünyadayız; sadece bunları “bulmanız” gerekiyor. Sizin olan iyiyi bulmanız demek, düşünce sisteminizi, inanç sisteminizi değiştirmeniz, zihninizin kontrolünü ele almanız ve içinizdeki gücü daha iyi bir hayat yaratmak için kullanmanız demek. Zihninizde yarattığınız dünya, etrafınızdaki dünya ile aynıdır. İçinizde tüm yanıtlar var ve sizin için her tür sorunu çözebilir. Sadece sormayı bilmeniz gerekiyor.
Bu soruları kendinize sorun:
– Düşünce sisteminizi değiştirerek hayatinizi kontrol edebileceğinize inanıyor musunuz?
– Düşünce sisteminiz nedir?
– Bu düşünceler, inançlar nereden geliyor?
– Bu düşünceler, inançlardan hangileri doğru, hangileri yanlış?
– Bu düşünceleri, inançları isterseniz değiştirebilir misiniz?
– Daha pozitif bir düşünce sistemi yaratmak isteseydiniz, bu sistem nasıl olurdu? Bir şeyler yapın! Veya bir şeyleri farklı yapın…
merol
Perşembe, 18 Haziran 2020 11:47
||
Çoğu insan ilgi duyduğu kişiyi etkilemek için, olduğundan farklı görünmeye çalışır.
Erkekler genellikle daha güçlü algılanmak ister.
O nedenle yeteneklerini, başarılarını, deneyimlerini, sosyal statülerini ve maddi güçlerini abartabilirler.
Kadınlarsa gerçekte olduklarından daha anlayışlı, uyumlu, bakımlı, cinsel deneyimlere daha kapalı ya da tam tersine daha açık oldukları izlenimi verirler.
Ama bu ''sosyal kimlik'', sürdürülebilir olmaktan uzaktır!
Başta sunulan hayali kişiliğin zamanla yerini gerçek benliğe bırakması, saklanan sırların birer birer ortaya çıkması, ilişkiyi krize sürükler.
İçtenlik ve güven gibi en temel kavramlar sarsılır.
Hayale uygun davranmaya çalışan kişi, aslında olmadığı biri olmaya çalışırken yorulur ve kendisini yitirir.
Bir hayale âşık olduğunu fark eden tarafsa, kendisini kandırılmış hisseder ve öfkelenir.
Bu durumun sizin için geçerli olup olmadığını anlamak için aşağıdaki soruları yanıtlayabilirsiniz:
• İlişkinizde gerçekte olduğunuzdan daha fazla hoşgörülü ya da anlayışlı olduğunuz izlenimi veriyor musunuz?
• Sosyal statünüzü, maddi gücünüzü, enerjinizi, yetenek ve başarılarınızı abartıyor musunuz?
• İncitmemek adına, sevmediğiniz şeyleri seviyormuş gibi yapıyor musunuz?
• Anlattıklarından sıkılıyor olsanız da büyük ilgiyle dinliyormuş gibi görünmek için çabalıyor musunuz?
• Siyasi, dini ya da güncel konularda çok farklı düşündüğünüz halde, onunla aynı fikirde olduğunuzu söylüyor musunuz?
• ‘’Hayır’’ diyemiyor, sınır çizemiyor, seçim hakkını karşınızdakine bırakıyor musunuz?
• Fiziksel çekiciliğinizi arttırmak için sizi zorlayan diyet, estetik operasyon, spor, bakım ya da giyim kuşam çabasına girişiyor musunuz?
• Sıra dışı ya da kötü alışkanlıklarınızı gizliyor musunuz?
• Hoşlanmayacağını düşünerek, aileniz, arkadaşlarınız, hobilerinizden uzak duruyor musunuz?
• Ondan sakladığınız önemli kişisel ya da ailevi sırlarınız var mı?
Çoğu insan ilgi duyduğu kişiyi etkilemek için, olduğundan farklı görünmeye çalışır.
Erkekler genellikle daha güçlü algılanmak ister.
O nedenle yeteneklerini, başarılarını, deneyimlerini, sosyal statülerini ve maddi güçlerini abartabilirler.
Kadınlarsa gerçekte olduklarından daha anlayışlı, uyumlu, bakımlı, cinsel deneyimlere daha kapalı ya da tam tersine daha açık oldukları izlenimi verirler.
Ama bu ''sosyal kimlik'', sürdürülebilir olmaktan uzaktır!
Başta sunulan hayali kişiliğin zamanla yerini gerçek benliğe bırakması, saklanan sırların birer birer ortaya çıkması, ilişkiyi krize sürükler.
İçtenlik ve güven gibi en temel kavramlar sarsılır.
Hayale uygun davranmaya çalışan kişi, aslında olmadığı biri olmaya çalışırken yorulur ve kendisini yitirir.
Bir hayale âşık olduğunu fark eden tarafsa, kendisini kandırılmış hisseder ve öfkelenir.
Bu durumun sizin için geçerli olup olmadığını anlamak için aşağıdaki soruları yanıtlayabilirsiniz:
• İlişkinizde gerçekte olduğunuzdan daha fazla hoşgörülü ya da anlayışlı olduğunuz izlenimi veriyor musunuz?
• Sosyal statünüzü, maddi gücünüzü, enerjinizi, yetenek ve başarılarınızı abartıyor musunuz?
• İncitmemek adına, sevmediğiniz şeyleri seviyormuş gibi yapıyor musunuz?
• Anlattıklarından sıkılıyor olsanız da büyük ilgiyle dinliyormuş gibi görünmek için çabalıyor musunuz?
• Siyasi, dini ya da güncel konularda çok farklı düşündüğünüz halde, onunla aynı fikirde olduğunuzu söylüyor musunuz?
• ‘’Hayır’’ diyemiyor, sınır çizemiyor, seçim hakkını karşınızdakine bırakıyor musunuz?
• Fiziksel çekiciliğinizi arttırmak için sizi zorlayan diyet, estetik operasyon, spor, bakım ya da giyim kuşam çabasına girişiyor musunuz?
• Sıra dışı ya da kötü alışkanlıklarınızı gizliyor musunuz?
• Hoşlanmayacağını düşünerek, aileniz, arkadaşlarınız, hobilerinizden uzak duruyor musunuz?
• Ondan sakladığınız önemli kişisel ya da ailevi sırlarınız var mı?
merol
Perşembe, 18 Haziran 2020 11:41
KADIN VE ERKEKTE SEVGİ
“Bütün kâinat birbirine sevgiyle bağlanmış.
Sevgini vermesini öğren.
Çünkü gönlün anlasın ki, Hepsine yer varmış.
Sevgisiz insandan, dünya, unutma ki korkarmış.”
Mevlana
Sevgi, en güçlü sihirli sözcüktür. İnsanları, hayatı güzelleştirir. “Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir.” Diye söylüyor Masumi Toyotome. “Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor musunuz?” diye soruyor.
Sevgisizlik ağır bir yüktür ve insan bundan kurtulmak için çok kötü şeyler yapabilir. Acımak sevgi değildir; üstünlük iddiasıdır. Hoşgörü sevgi değildir; istemediğine katlanmaktır. Bağımlılık sevgi değildir; gereksinmenin karşılanmasıdır. Peki, nedir öyleyse SEVGİ, SEVGİ…
Sevgi, değer vermesini bilmektir.
Sevgi, yaşama hakkını kabul etmektir.
Sevgi, yar olmaktan kıvanç duymaktır.
Sevgi, birlikte olmaktan kıvanç duymaktır.
Sevgi, bilinçtir, sevgi insan olmaktır.
Sevgiyi yaşamımızdan kovup yerine parayı koyarsak eğer, para için yaşıyoruz, birbirimizi çiğniyoruz, para için meslek ediniyoruz, para için eğitim görüyoruz, para için birbirimizi aldatıyoruz, para için savaşıyoruz demektir. Sevgiyi yaşamımızdan kovup yerine üstün olmayı koyarsak eğer, üstün olmak için yaşıyoruz, üstün olmak için yarışıyoruz, üstün olmak için, kendimizden başkasını aşağı olmasına çalışıyoruz demektir.
Sevgiyi yaşamımızdan kovup nefreti içimize çağırırsak eğer, birbirimizden nefret ediyoruz, nefretle yaşıyoruz, nefretle çalışıyoruz, nefretle dövüşüyoruz, nefretle aldatıyoruz demektir.
“Başkalarından nefret etmenin bedeli kendini daha az sevmektir.”
Eldridge Cleaver
“Bütün kâinat birbirine sevgiyle bağlanmış.
Sevgini vermesini öğren.
Çünkü gönlün anlasın ki, Hepsine yer varmış.
Sevgisiz insandan, dünya, unutma ki korkarmış.”
Mevlana
Sevgi, en güçlü sihirli sözcüktür. İnsanları, hayatı güzelleştirir. “Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir.” Diye söylüyor Masumi Toyotome. “Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor musunuz?” diye soruyor.
Sevgisizlik ağır bir yüktür ve insan bundan kurtulmak için çok kötü şeyler yapabilir. Acımak sevgi değildir; üstünlük iddiasıdır. Hoşgörü sevgi değildir; istemediğine katlanmaktır. Bağımlılık sevgi değildir; gereksinmenin karşılanmasıdır. Peki, nedir öyleyse SEVGİ, SEVGİ…
Sevgi, değer vermesini bilmektir.
Sevgi, yaşama hakkını kabul etmektir.
Sevgi, yar olmaktan kıvanç duymaktır.
Sevgi, birlikte olmaktan kıvanç duymaktır.
Sevgi, bilinçtir, sevgi insan olmaktır.
Sevgiyi yaşamımızdan kovup yerine parayı koyarsak eğer, para için yaşıyoruz, birbirimizi çiğniyoruz, para için meslek ediniyoruz, para için eğitim görüyoruz, para için birbirimizi aldatıyoruz, para için savaşıyoruz demektir. Sevgiyi yaşamımızdan kovup yerine üstün olmayı koyarsak eğer, üstün olmak için yaşıyoruz, üstün olmak için yarışıyoruz, üstün olmak için, kendimizden başkasını aşağı olmasına çalışıyoruz demektir.
Sevgiyi yaşamımızdan kovup nefreti içimize çağırırsak eğer, birbirimizden nefret ediyoruz, nefretle yaşıyoruz, nefretle çalışıyoruz, nefretle dövüşüyoruz, nefretle aldatıyoruz demektir.
“Başkalarından nefret etmenin bedeli kendini daha az sevmektir.”
Eldridge Cleaver
merol
Perşembe, 18 Haziran 2020 11:29
İnsan düşündüğü kadar güçlü inandığı kadar değerlidir.
Bahçeye Dikilen Fidan Ve Evlilik|
Daha evliliklerinin ilk yılıydı. Evde kavga hiç eksik olmuyordu. Birbirlerini severek evlenen çift yolun başında bu işin daha fazla gitmeyeceğini düşünmeye başlamışlardı. Fazla yıpranmadan buna bir çare bulmaları gerekiyordu.
Bir akşam evde oturup ilişkilerini yeniden gözden geçirirlerken adam eşine “Aklıma bir fikir geldi.” dedi. “Bahçeye bir fidan dikelim ve bu fidan üç ay içinde kurursa boşanalım. Yok, eğer kurumazsa bu konuyu sonsuza dek kapatalım.”
Bu ilginç fikir karısının da hoşuna gitti. Ertesi gün bahçeye bir meyve fidanı diktiler. Aradan bir ay geçti. Bir gece bahçede karşılaştılar. Her ikisinin elinde içi su dolu birer kova vardı.
merol
Perşembe, 18 Haziran 2020 11:24
Bayramlar kırgınlıkların, küslüklerin, dargınlıkların ortadan kaldırıldığı barışın, kucaklaşmanın, paylaşmanın olduğu günlerdir. bu gün alimize bir silgi alarak eski bulanık davranışları silerek, kazıyarak bir çuvala doldurup görünmez ve geri dönmeyecek bir yerlere atalım. Dünya kurulduğundan beri yapılan konulmalar, yazılan kitapların tamamı mutlu bir gülümsemenin karşılığını veremez. Geçmişte yapılan yanlışlar ortaya çıkmıştır. unutulmasa da peşine düşmek insanlara bir şey kazandırmaz. değerli devrelerim gelin hep birlikte bir gülşene girelim ve topladığımız güzel gülleri birbirimize sunalım. Her günümüzün Bayram güzelliğinde olmasını oluşturalım. DEVRELERİMİN AİLE FERTLERİYLE, YAKIN AKRABA VE DOSTLARIYLA VE TÜM İSLAM ALEMİNİN BAYRAMINI KUTLUYOR. YARADANIN TÜM KULLARINI TABİİ AFETLERDEN PANDOMİLERDEN HER TÜRLÜ KÖTÜLÜKTEN KURTARMASINI DİLİYORUM.
merol
Cumartesi, 23 Mayıs 2020 17:00
Kaygı, insanın olabilecek aksiliklere karşı kendini önceden hazırlanması, gardını alması, bir anlamda aksilik karşısında prova yapması anlamına geldiği için gereklidir. Bu duygu, kendimizi korumak için binlerce yılda geliştirdiğimiz bir mekanizmadır. Ancak kendinizi fazla kaygılı buluyorsanız, dönüp kültürünüze bir bakın. Kültür, farkında olmasak da, duygularımızı şekillendiren en önemli etkenlerden biridir.
Toplulukçu kültür, sosyal kaygıyı canlı tutar. Çünkü toplulukçuluğun en önemli özelliği, uyum çabasıdır. Kişi çıkıntı olmaktan, içinde yaşadığı gruba ters düşmekten kaçınır. Bu yüzden başkalarına nasıl göründüğü ile ilgili farkındalığı, sosyal kaygısı yüksek olabilir. “Aman rezil olmayalım” sözüyle kendini sıkça frenler. Rahat ve umarsız olmakta zorlanır.
Belirsizlikten kaçınma, daha az bilinen bir kültür değeri: Hayatın belirsizliği karşısında duyulan kaygıyı gösteriyor. Bizi bilmediğimizden uzak durmaya yöneltiyor. “Bildiğimizden şaşmamak” hayatın her alanında kendini gösterir:
Nereye alışmışsak tatilimizde oraya gideriz. Yeni bir yer denemek zor gelir.
Çocuklarımıza sürekli “koşma, düşersin”, “dokunma cıss” deriz, adeta hareketsiz durmalarını isteriz. Çocuk büyüdüğünde bizim aklımızın yatmadığı işler yapması, farklı hobiler edinmesi ya da meslek seçmesi bizi tedirgin eder, engellemeye çalışırız.
Hastalanıyor gibiysek “ne olur ne olmaz” hemen antibiyotik alarak hastalığın önünü almaya çalışırız. Ülkemizde gereksiz antibiyotik kullanım oranı bu yüzden çok yüksektir.
Kaygı, bir dereceye kadar, olumsuz bir duygu değil. Ancak size zarar verdiğini düşündüğünüzde uzman kişilerden yardım almalısınız.
Toplulukçu kültür, sosyal kaygıyı canlı tutar. Çünkü toplulukçuluğun en önemli özelliği, uyum çabasıdır. Kişi çıkıntı olmaktan, içinde yaşadığı gruba ters düşmekten kaçınır. Bu yüzden başkalarına nasıl göründüğü ile ilgili farkındalığı, sosyal kaygısı yüksek olabilir. “Aman rezil olmayalım” sözüyle kendini sıkça frenler. Rahat ve umarsız olmakta zorlanır.
Belirsizlikten kaçınma, daha az bilinen bir kültür değeri: Hayatın belirsizliği karşısında duyulan kaygıyı gösteriyor. Bizi bilmediğimizden uzak durmaya yöneltiyor. “Bildiğimizden şaşmamak” hayatın her alanında kendini gösterir:
Nereye alışmışsak tatilimizde oraya gideriz. Yeni bir yer denemek zor gelir.
Çocuklarımıza sürekli “koşma, düşersin”, “dokunma cıss” deriz, adeta hareketsiz durmalarını isteriz. Çocuk büyüdüğünde bizim aklımızın yatmadığı işler yapması, farklı hobiler edinmesi ya da meslek seçmesi bizi tedirgin eder, engellemeye çalışırız.
Hastalanıyor gibiysek “ne olur ne olmaz” hemen antibiyotik alarak hastalığın önünü almaya çalışırız. Ülkemizde gereksiz antibiyotik kullanım oranı bu yüzden çok yüksektir.
Kaygı, bir dereceye kadar, olumsuz bir duygu değil. Ancak size zarar verdiğini düşündüğünüzde uzman kişilerden yardım almalısınız.
merol
Cumartesi, 23 Mayıs 2020 16:57
Ülkemiz, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında gözü olan Avrupa devletleri tarafından bahanelerle işgal edilmeye başlanmıştı... Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kurtuluşun Anadolu topraklarında olduğuna inanıyordu. Bu sebeple 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Samsun’a doğru yola çıktı. 19 Mayıs 1919 Samsun’a ayakbastı.
Bandırma Vapuru ile atılan ilk adım.
Düşmanlar bütün yurdu ele geçirmeye başlamıştı.
“Ya istiklal ya ölüm” ilkesiyle savaşa başlandı.
Mustafa Kemal, Samsun’a çıkışı ile tüm ülkeyi kurtaracak bir hareket başlatmıştı.
Milletimiz yaşlısı, genci, çocuğu, kadını ile mücadeleye katıldı...
Atatürk’ün milli birlik ve dayanışmayı gerçekleştirmek için çıktığı yolculuk milletin güçlenmesini sağlamıştı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde, tarih sahnesinde bir kez tam bağımsızlığını elde etmek için çıktığı yolda kesin zafer kazandığı günlerin başlangıcıdır.
Cumhuriyetimizin savunulması Türk gençliğine emanet!
7 Mart 1981'de Gençlik ve Spor Bayramı'na 'Atatürk'ü Anma' ibaresi eklenmiştir...
19 Mayıs 1919, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra topraklarımızın yabancı işgalinde bulunduğu günlerde Mustafa Kemal Atatürk’ün çözüm arayışı içinde “Bandırma” vapuru ile Samsun’a çıktığı tarihtir ve yaşatılmalıdır.
Kurtuluş savaşımızın başlangıcı olan 19 Mayıs 1919 Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’mız Kutlu Olsun.
Bandırma Vapuru ile atılan ilk adım.
Düşmanlar bütün yurdu ele geçirmeye başlamıştı.
“Ya istiklal ya ölüm” ilkesiyle savaşa başlandı.
Mustafa Kemal, Samsun’a çıkışı ile tüm ülkeyi kurtaracak bir hareket başlatmıştı.
Milletimiz yaşlısı, genci, çocuğu, kadını ile mücadeleye katıldı...
Atatürk’ün milli birlik ve dayanışmayı gerçekleştirmek için çıktığı yolculuk milletin güçlenmesini sağlamıştı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde, tarih sahnesinde bir kez tam bağımsızlığını elde etmek için çıktığı yolda kesin zafer kazandığı günlerin başlangıcıdır.
Cumhuriyetimizin savunulması Türk gençliğine emanet!
7 Mart 1981'de Gençlik ve Spor Bayramı'na 'Atatürk'ü Anma' ibaresi eklenmiştir...
19 Mayıs 1919, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra topraklarımızın yabancı işgalinde bulunduğu günlerde Mustafa Kemal Atatürk’ün çözüm arayışı içinde “Bandırma” vapuru ile Samsun’a çıktığı tarihtir ve yaşatılmalıdır.
Kurtuluş savaşımızın başlangıcı olan 19 Mayıs 1919 Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’mız Kutlu Olsun.
1223 Ziyaretçi defterindeki mesajlar